Küllerinden Doğan Bitcoin ve Grin

Cihat Öztürk
21 min readApr 22, 2022

Bu makalede; mitolojide önemli yeri olan Anka kuşunun hikayesini, 1988 yılında gelecekte ortak bir para birimini öngören Times dergisinin bizlere verdiği mesajı ve tüm bunların Bitcoin ve Grin’le olan bağlantısını açıklamaya çalışacağız.

Not: Bu makale bir yatırım tavsiyesi niteliğine sahip değildir ve makaledeki çıkarımlar doğruluk iddiasında bulunmaz.

Anka Kuşu’nun Hikayesi — Phoenix

Efsaneye göre Anka kuşu, bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilmektedir. Aynı zamanda sonsuz bir yaşa sahip olarak, ölümsüzdür. Öleceğini hissettiği zaman yuvasını kuru dallarla sarar ve güneşin tüm görkemiyle çıkıp yuvasını yakmasını bekler. Alev topuna dönen yuvada Anka kuşu, küle dönüşür ve küllerinden yeniden doğar.

Günlerden bir gün, tüm kuşların başına büyük bir dert gelir. Bu dert için hepsi bir araya toplanır ve hep beraber Anka kuşuna gitmeye karar verirler. Çünkü onlara göre Anka kuşu bilgedir, her şeyi bilir ve tüm kuşların arkadaşıdır. Kuşlar karar verdikten sonra, Anka kuşunun yaşadığı Kaf Dağının tepesine doğru yola çıkarlar. Önlerinde geçmeleri gereken 7 dipsiz vadi vardır.

1. İrade vadisi

Kuşlar yola çıkınca ilk girdikleri vadi, İrade vadisidir. Burası kuşlar için cennetten farksız bir yerdir. Burada istedikleri her şeye sahip olabileceklerini zannederler ve buranın büyüsüne kapılan bir çok kuş, bu vadide kalarak sürünün azalmasını sağlar.

2. Aşk vadisi

İrade vadisinden sonraki durak, Aşk vadisidir. Vadiye girince bütün kuşların gözünü bir sis kaplar. Gördükleri biçimsiz şekilleri, taşları, odun parçalarını, birer sülün, birer kuğu sanırlar ve aşka dalarlar. Hepsinin gözü kör olmuştur artık. Kapılırlar, sürüklenirler ve gözden kaybolurlar.

3. Cehalet vadisi

Aşk vadisinde aşka boğulmuş bir çok kuştan sonra, kalan kuşların yeni durağı Cehalet vadisidir. Bu vadide her şey güzel gelir gözlerine. Anka kuşunu bile unuturlar. Nereye gittiklerinin hiç bir önemi yoktur. İlginç nesneler görürler, ancak ne olduğunu sorgulamazlar. Sorgulamadıkça da düşünmemeye başlarlar. Düşünmedikçe unuturlar. Unuttukça yükleri hafifler ve amaçsızca gülümsemeye başlarlar…

4. İnançsızlık vadisi

Cehalet vadisinden sonra, İnançsızlık vadisine gelirler. Vadiye girdiklerinde birden düşünceleri değişir. Anka kuşunu bulmanın sorunlarına çözüm bulamayacağı inancına kapılırlar. Bazıları öleceklerini söyler, bazıları bir kuşun kanadının kopup çoktan öldüğünü söyler. Bu inançsızlık, kuşların bir çoğunun bu vadiden geriye dönmesine neden olur.

5. Yalnızlık vadisi

İnançsızlık vadisinden sonra kuşların yarısından çoğu artık Anka kuşuna giden yolda değildirler. Geriye kalanların bir sonraki durağı Yalnızlık vadisi olur. Vadiye giren bütün kuşları korku salar. Kendilerini yalnız zannederler ve acıktıklarında kendi başlarına avlanmaya çalışırlar. Yalnız avlandıkları içinde, avlara yem olurlar. Her biri kendi başına hareket etmeyi seçer ve tüm kuşların aynı amaç için uçtuğunu unutarak bir çoğu telef olur.

6. Dedikodu vadisi

Yalnızlık vadisinde avlanamayan ve bundan dolayı aç ve güçsüz olan kuşlardan geriye kalanlar yorgun bir şekilde Dedikodu vadisine girerler. Kuşlar vadiye girdiklerinde, her köşeden fısıltılar duymaya başlarlar. En arkadaki kuş, Anka kuşunun yeniden doğarken tüylerinin yandığını söyler. Bir öndeki kuş bunu duyar ve yanan tüylerin tekrar çıkmadığını söyler. Bir öndeki kuş, yanan tüyleri çıkmadığı için Anka kuşunun gizlendiğini söyler. Bir öndeki kuş bunu duyar ve Anka kuşunun morali bozuk olduğu için, onu saklanırken görenlere zarar verdiğini söyler. Bir öndeki kuş bunu duyunca, herkese zarar veren Anka kuşunun, artık buna dayanamadığını ve kendi kendini öldürdüğünü söyler. En öndeki kuşta, gitmeye gerek kalmadığını ve Anka kuşunun toprak olduğunu söyler. Böylelikle bir çok kuş söylentilere inanarak geri dönmeye karar verir.

7. Ben vadisi

Toplam 6 vadiden sonra, geriye kalan kuşların 7. ve son durağı Ben vadisidir. Bu vadiye girer girmez büyük bir kargaşa çıkmaya başlar. Kimi diğer kuşun kanadını eleştirmeye başlar, kimi her şeyi bildiğini iddia eder, kimi yanlış yoldan gittiklerini iddia eder. Her kafadan bir ses çıkmaya başlar. Hepsi de lider olmak ister ve en öne geçebilmek için birbirlerine çarparlar ve bu vadide de bir çok kayıp verirler.

Nihayet bu 7 vadi bir çok zorlukla geçilir ve Kaf dağına kuşların bazıları ulaşır. Ancak milyonlarca kuştan geriye sadece 30 tane kuş kalmıştır. Bu 30 kuş hep beraber Anka kuşunu aramaya başlar. Saatler geçer ve koca dağda tek bir kıpırtı görmezler. Tam tükenecekleri zaman, üzerinde 30 yazan, bir tane kuş yuvası bulurlar ancak onunda içinde kimse yoktur. Bu yuvanın, Anka kuşunun yuvası olduğuna inanırlar ve beklemeye karar verirler. Saatler geçer, günler geçer, haftalar geçer ancak kimse yuvaya geri gelmez…

Karşılarındaki 30 sayısına baka kalan kuşlar tam ümitlerini kesecekken, akıllarında aniden bir şimşek çarpar. Zorlu vadilerden geçen milyonlarca kuştan yalnızca 30 tanesi Anka kuşunun yuvasına ulaşmıştır ve karşılarında bir kuş yerine sadece 30 sayısını görmektedirler. İşte o anda anlarlar ki, Anka kuşunun anlamı aslında “30” demekmiş. Yani geriye kalan kuşların hepsi aslında Anka kuşudur. Kurtarıcı, bilge, mükemmel bu kuşlar, bu yedi vadiyi geçen kuşların tamamıdır.

Bu yüzden; iradesine hakim olan, körü körüne bağlanmayan, düşünen, kendini geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen, yalnız olmayı tercih etmeyen, dedikodu yapmayan ve en önemlisi egosunu eğiten kuşlar Anka kuşudur.

The Economist 1988

The Economist Dergisinin Kapağı

Yıl 1988'i gösterdiğinde, The Economist dergisi üzerinde çok çarpıcı bir makale yayınlandı. Makale; yazıldığı tarihten 30 yıl sonra, Dünya’nın doğal yollarla ortak bir para birimi etrafında toplanacağını öngörüyordu çünkü mevcut ekonomi düzenindeki ülkelerin, döviz kurlarındaki değer farklılıklardan dolayı oluşan adaletsizliğin, yıkıcı etkilerinin olduğu, bu durumunda ticareti ve insanları ciddi anlamda etkilediği belirtiliyordu. Ancak tüm dünya ortak bir para birimine geçerse, bu tarz yıkıcı etkilerin ortadan kalkabileceği ve ekonomik adaletin sağlanabileceği yazıyordu.

Makalenin içeriği kadar makalenin yayınladığı derginin kapağı da bir hayli dikkat çekiciydi. Derginin kapağında bir Anka kuşu ve onun altında yanan devlet paraları vardı. Bu görsel, küllerinden doğan Anka kuşunun hikayesi gibi, devlet paralarının ateşinde yanıp yeniden doğacak yeni bir Anka kuşunu, yani yeni bir finansal sistemi bizlere göstermek için yapılmış gibiydi.

Bitcoin

Yukarıdaki gibi ekonomi adına böylesine önemli bir çıkarım yapan ve yaptığı çıkarımı da böylesini güzel bir kapak görseliyle tamamlayan makaleden 20 yıl sonra, yani 2008 yılında, Satoshi Nakamoto adlı gizli bir yazılım geliştiricisi ortaya çıktı ve yeni bir para birimi olan Bitcoin üzerinde çalışma yaptığını duyurdu. Bitcoin, o zamana kadar hiçbir örneği olmayan, kendi kendine çalışmayı vaat eden, evrensel, engellenemez, değiştirilemez ve mevcut ekonomi sistemine tamamen zıt bir yapıyı ortaya koyuyordu. Böyle temelleri olan bir projenin, böyle gizli bir geliştirici tarafından ortaya çıkarılması sürecini düşündüğümüzde, yukarıda bahsettiğimiz makale ve onun ortaya koyduğu sonuçlardan rahatsız birini bizlere gösteriyor gibiydi çünkü geçmiş ekonomi sistemindeki adalet eksikliği ve merkeziyetsizlik eksikliği olmasaydı, hem The Economist dergisindeki makale, hem de hayatımızda Satoshi Nakamoto ve onun oluşturduğu Bitcoin olmayabilirdi.

Satoshi Nakamoto mevcut ekonomi sistemine olan tepkisini de hiçbir zaman saklamadı. Zaman zaman gizli mesajlarla, zaman zamanda kendi sözleriyle, Bitcoin’in aslında neyden doğduğunu bizlere göstermeye çalıştı.

1) Satoshi’nin kendi sözleri:

Satoshi’nin ekonomi sistemine olan ilk ve en net tepkisi p2p vakıf sitesinde, Bitcoin’i tanıttığı ilk mesajında gözüküyordu. Şimdi onun sözlerini aktarıyoruz.

Geleneksel para birimiyle ilgili temel sorun, onu çalıştırmak için gereken tüm güvendir. Merkez bankasına para biriminin değerini düşürmemesi için güvenilmelidir, ancak fiat para birimlerinin tarihi bu güvenin ihlalleriyle doludur. Bankalara paramızı tutma ve elektronik olarak transfer etme konusunda güvenilmelidir, ancak rezervin çok az bir kısmıyla kredi balonları dalgalar halinde ödünç verilir. Gizliliğimiz konusunda onlara güvenmeliyiz, kimlik hırsızlarının hesaplarımızı tüketmesine izin vermemeleri için onlara güvenmeliyiz. Büyük genel giderleri, mikro ödemeleri imkansız kılıyor.

2) 5 Nisan 1975

Satoshi’nin, p2p üzerinde yazdığı mesajla, ekonomi sistemine olan tepkisi çok net belli olsa da, sadece bununla sınırlı değildi. Aynı zamanda, site üzerinde girdiği doğum tarihiyle de büyük bir mesaj vermeye çalışıyordu.

5 Nisan 1933 tarihi, ABD’nin bir yasa ile Amerika vatandaşlarının altınlarını düşük kurdan devlete zorla sattırmayı başladığı tarihtir. Bu yasa, 1975 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Satoshi Nakamoto’nun, p2p vakıf sitesinde ki seçtiği doğum tarihi, bu yasanın başlangıç tarihi olan 5 Nisan’ı ve bitiş tarihi olan 1975 yılını içermektedir. Bu durumda, Satoshi’nin tepkisini başka bir yoldan göstermesiydi.

3) 3 Ocak 2009 — The Times

Satoshi’nin bir diğer tepkisi ise Bitcoin’in 0. yani genesis bloğunda gizlidir. Tarih 3 Ocak 2009'u gösterdiğinde, Satoshi Nakamoto tarafından, bu bloğa diğer bloklardan farklı olarak gizli bir mesaj yerleştirmiştir.

Bloğun içerisindeki gizli mesajda, The Times Gazatesinin, “Chancellor on the brink of second bailout for banks” başlığı yazıyordu. Bahsedilen haberin içeriğinde, mevcut ekonomi sistemindeki temelsiz kredilerle oluşmuş krizin, milyarca paranın basılarak bertaraf edilmeye çalışılacağı yazıyordu. Satoshi’de bu sistemden rahatsızlığını gösterircesine, Bitcoin’in tohum bloğuna, bu bilgiyi yerleştirdi ve yine tepkisini göstermiş oldu.

4) 1. Bitcoin Bloğu — The Economist Bağlantısı

Satoshi’nin son tepkisi ise bir teori kıvamında olsa da, anlatmaya değer niteliktedir. Satoshi 3 Ocak 2009 tarihinde, Genesis bloğu oluşturduktan sonra 6 gün boyunca Bitcoin ağını çalıştırmamıştır. Tarih 9 Ocak 2009 tarihini gösterdiğinde ise, ağı tekrardan çalıştırıp, 1.bloğu oluşturmuştur.

9–15 January 1988

The Ecomomist dergisinde yayınlanan ve Dünyanın gelecek 30 yıl içinde ortak bir para birimi etrafında toplanabileceğinin yazıldığı makale 9 Ocak 1988'de yayınlanmıştır. Bu noktada, Satoshi’nin bu makaleye bir atıfta bulunarak, 9 Ocak tarihini seçmiş olma ihtimali var diyebiliriz çünkü belki de yazıldığı tarih itibariyle, mevcut ekonomi sisteminden rahatsız bir insanı, tüm Dünyanın kullanmak isteyeceği ortak bir para birimini oluşturması için, en teşvik edebilecek makalenin bu olduğunu söyleyebiliriz. Birde bunu, Anka kuşunun hikayesiyle de birleştirdiğimizde…

Grin

Bitcoin’den tam 10 yıl 6 gün sonra, aynı Bitcoin’in doğuş ambiansını hissettiren, Grin adında yeni bir proje ortaya çıktı. Grin, ortaya çıkış temelleriyle her ne kadar Bitcoin’i hatırlatsa da, Bitcoin’den de çok büyük bir farkı vardı. Bu fark, Grin’in sadece mevcut ekonomi sistemine değil de, aynı zamanda Bitcoin ve mevcut kripto para ekosisteminin bir takım özelliklerine de tepki olarak ortaya çıkmış olmasıydı çünkü Bitcoin çıktığı tarih itibariyle gizliliği ve anonimliği savunan bir kripto para olarak lanse edilmişti. Ancak, tamamen açık blok zinciriyle, gizliliği sağlamada oldukça yetersizdi. Bununla beraber, Bitcoin eski ekonomi sisteminin adaletsizliğine dikkat çekiyordu ancak, sahip olduğu sınırlı arz ve sürekli azalan emisyon politikasıyla, farklı bir adaletsizlik oluşturabileceği noktasını kaçırıyordu. Aynı zamanda, sürekli azalan parasal emisyonla, parasal enflasyonun 0 noktasına kadar gideceği ve en sonunda ağın sadece işlem komisyonlarıyla çalışıp, çalışmayacağının net olarak belli olmayacağı büyük bir risk içeriyordu. Bitcoin’den sonra ortaya çıkmış olan kripto paraların bir çoğu da, bu konulara çözüm bulmak yerine, tam tersine Bitcoin’in izinden gittiler. Bunun sonucunda da, tüm bunlara tepki olarak, Grin coin ortaya çıktı.

Grin’in 2 ana mimarı vardı. Bunlardan birincisi, Grin’in çalıştığı Mimblewimble konsensusunun temellerini anlatan, Tom Elvis Jedusor adlı gizli kişiydi. Diğeri ise, Mimblewimble protokolünü ilk olarak uygulayan ve bu projeye Grin adını veren gizli geliştirici Ignotus Peverell’di. Şimdi Mimblewimble’ın ve Grin’in doğuş temellerine ve mevcut kripto para ekosistemine olan tepkilerine yakından bakalım.

Mimblewimble ve Tom Elvis Jedusor

Mimblewimble protokolünün gizli yaratıcısı olan Tom Elvis Jedosor, protokolü anlattığı whitepaper’daki ilk olarak cümlelerinde, Bitcoin blok zincirindeki her işlemin, bir önceki işleme bağlı olduğunu ve bundan dolayı da ağa katılmak isteyen birinin, her şeyi tamamen baştan indirmesi ve doğrulaması gerektiğini söylüyordu. Bunu yapmanın da zahmetli, uzun süreli ve fazla yer kaplayıcı olduğunu belirtiyordu.

Bununla beraber, ağ üzerindeki işlem grafiğinin tamamen açık olmasından dolayı, ağ transferlerinin çok rahat bir şekilde takip edilebileceğini ve gizliliği tamamen tehlikeli hale getireceğini belirtiyordu.

Bu yüzden, Bitcoin’deki bu eksiklikler ışığında, Mimblewimble protokolünü tasarladığını ve nasıl çalıştığını anlatan Tom Elvis Jedusor, bu protokol ile elde edilecek ortalama sonucu da söyledi. Onun yaptığı hesaba göre, Mimblewimble ile çalışacak olan bir kripto para, bir çok bilgiyi elimine edecek ve Bitcoin’den yaklaşık 2.5 kat daha az veri kaydedecekti. Buna ek olarak, hem gizli transferlere, hem de gizlenmiş bir transfer grafiğine de sahip olacaktı.

Tom Elvis Jedusor’un anlattığı konsensus, sahip olduğu özelliklerle, hem Bitcoin ve kripto paraların gizliliği için önemli bir adımdı, hem de gizliliği bu kadar düşük veriyle sağlayabilmesiyle bir ilkti çünkü Bitcoin’den sonra gizliliği sağlayabilen başka kripto paralar ortaya çıkmış olsa da, bu kripto paralar gizlilik için ek katmanlara ihtiyaç duyuyorlardı. Her bir ek katmanda, extradan daha fazla veri taşıyan blockchain ağını temsil ediyordu. Örneğin, en meşhur gizli kriptolardan bir tanesi para olan Monero, gizliliği sağlamak için her bir UXTO setine, tuzak UXTO’larda ekleyerek, gizliliği sağlamaya çalışmaktadır, ancak eklenen her tuzak UXTO ise, ağın ağırlığını aynı oranda arttırdığı için, gizliliği arttırdığı oranda, ağın daha ağır olmasına sebebiyet vermektedir. Bu yüzden Mimblewimble, gizliliği sağlarken, hafiflikten ödün vermemesiyle diğerlerinden tamamen farklıydı.

Grin ve Ignotus Peverell

Tom Elvis Jedusor, Mimblewimble fikrini armağan ettikten sonra ortadan kayboldu ve o tarihten sonra bir daha ortaya hiç çıkmadı. Tom’dan 2 ay sonra başka bir gizli geliştirici olan Ignotus Peverell ortaya çıktı ve Mimblewimble’ın ilk gerçek uygulaması olan Grin coin’i yapmaya başladığını duyurdu. Artık Ignotus, Tom’un bayrağını devir almıştı.

Ignotus, Mimblewimble’ı Grin’de uygulamaya başladıktan sonra, bir çok gönüllü geliştirici ve aynı zamanda takipçi projenin ağına girmeye başladı çünkü Mimblewimble ve Grin, sahip olduğu benzersiz özellikleriyle, oldukça ilgi çekiciydi ancak Ignotus bu ilgiyi hiçbir zaman kendi çıkarları için kullanma yolunu seçmedi. Tamamen açık kaynak kodunu benimsedi ve gönüllü geliştirici ekibiyle, sadece bağış kabul ederek çalıştı. Bu sayede Grin’i, binlerce kripto paradan farklı olarak koca bir NO LIST’le oluşturdu.

Ignotus Peverell’in bu yaptıkları, Bitcoin’den sonra ortaya çıkmış kripto para ekosistemi içerisinde pek örneğini rastlanır cinsten değildi çünkü, günümüzde bir çok kripto para projesi, ne kadar iyi özelliklere sahip olursa olsun, projenin final hedefi “TO THE MOON” dan başka bir noktaya çıkamamaktadır. Bu durum için, projenin geliştiricileri de, yatırımcıları da ellerinden gelen bir çok şeyi yapmaya çalışmaktadırlar. Örneğin, değerli yeni bir proje ortaya çıktığında, genellikle ICO ile satılarak geliştiriciler garanti altına alınırlar. ICO’dan sonraki süreçte ise, sürekli olarak kripto paranın arzını kıtlaştırma girişimleriyle, geliştiriciler ve erken yatırımcılar için sürekli ek avantajlar oluşturulmaya çalışılır. Acı ama gerçek, günümüzde kripto paraların büyük bir çoğunluğu bu veya bunun benzeri bir misyonla ortaya çıkmaktadırlar. Bunun sonucunda da, kripto paraların çoğunluğu, devlet paralarına kıyasla adalet ve merkeziyetsizlik oluşturacaklarına, devlet paralarıyla benzer misyonda ilerleyerek teknotratlar ve merkezi güçler oluştururlar.

Ignotus Peverell aslında bu yaptıklarıyla, Bitcoin’den sonra unutulan temel kripto para misyonunu tekrardan hatırlattı çünkü, ICO ile satılmış ve emisyonu sürekli kıtlaştırılan Ethereum, Elon Musk’ın shilleme aracı olmuş Dogecoin, ne olduğu belirsiz Shiba Inu, kullanılmasa bile tutulmaya zorlanan ve arzı sürekli kıtlaştırılan BNB, şirket tarafından yönetilen XRP ve aklınıza gelebilecek binlerce kripto paranın özüne gittiğinizde, tamamen merkeziyetsiz bir kripto para misyonu görebilecek misiniz?

Buraya kadar, Bitcoin’in ve Grin’in esas oluşturulma sebebini sizlere göstermeye çalıştık çünkü Bitcoin ve Grin öylesine çıkmış ve basit temellere sahip projeler değildi. Bitcoin, mevcut ekonomi sistemini yakmak isteyen ve yanan o ateşte küllerden yeniden doğmak isteyen bir Anka kuşuydu. Grin ise, Bitcoin’den sonra unutulmuş misyonu hatırlatan ve Bitcoin’le birlikte, mevcut kripto paraların eksik yanlarını yakmak isteyen ve yanan o ateşte küllerden yeniden doğmak isteyen yeni bir Anka kuşuydu.

Bunları anlamak bize göre çok önemli çünkü bir şeyin ne olduğunu anlamak için, önce o şeyin neyden oluştuğunu kavramak gerekli.

Bitcoin ve Grin Adalet Temeli

Ignotus’un, Grin’e kattığı her bir özelliğin, Bitcoin’den sonra ortaya çıkmış bir çok kripto paradan farklı olduğu aşikardır ancak durum sadece bununla sınırlı değildir. Grin, aynı zamanda Bitcoin’den de tamamen farklı bir özelliğe sahiptir. Bu özellik, Bitcoin ve Grin’in birbirinden oldukça farklı misyona sahip para politikalarıdır.

Bitcoin’in Adalet Temeli

Satoshi Nakamoto, devlet paralarından farklı olarak, Bitcoin’i sınırlı arz para politikasıyla çıkardı. Toplam arz, 21 milyon adet Btc’yi geçmeyecek şekilde, her 4 senede bir dağıtılan ödül yarıya düşmektedir. Bu politika, ilk bakışta devlet paralarına kıyasla daha adaletli bir yapı ortaya koyuyor gibi gözükse de, öngörülen ve tam olarak öngörülemeyen belli başlı yorumlamaya sahip olduğunu söyleyebiliriz.

1. İlk 4 Yılda Arz’ın Yarısının Enjekte Edilmesi

Bitcoin’in Arz Modeli

Yukarıda Bitcoin’in arz modelini görmekteyiz. Bu arz modeline göre, Bitcoin’in ilk 4 yılında, yani 2009–2012 yılı aralığında, toplam arzının %50'sini(10,733,825 adet BTC) piyasaya enjekte ettiğini görüyoruz. Bu noktada dikkat çekebileceğimiz en önemli nokta arz-popularite ilişkisidir.

Herhangi bir meta, ilk çıktığı dönemde, ne kadar başarılı olursa olsun, Dünyanın büyük bir kısmı için sadece karanlıktır çünkü, o meta’yı bir anda bütün Dünyaya duyurabilmek ve tam anlamıyla anlatabilmek imkansızdır. Bundan dolayı, Bitcoin ilk çıktığında, çıktığı dönem için ne kadar değerli olursa olsun, Dünyanın büyük bir kısmı için sadece karanlıktı ancak böyle bir karanlığa sahipken, Bitcoin arzının en hızlı dağıtımını yapıyordu. Zaman geçtikte, Bitcoin’in popularitesi zamana karşı doğru orantıyla artmaya başladı ancak bu seferde ters orantıyla dağıtılan arz düşmeye başladı. Bu, Bitcoin’i ilk duyanlarla, sonradan duyanlar arasında büyük bir farkın ortaya çıkmasını sağladı ve arz-popularite anlamında tamamen bir tezatlık oluşturdu.

Bu tezatlık, Bitcoin’in ilk günlerinde bazı kişiler tarafından fark edilmişti ve Satoshi’ye topluluğa açık olarak ilk soru, p2p forum sitesi üzerinden Sepp Hasslberger’den geldi.

Sepp ilk sorusunda, Bitcoin’in sınırlı arzının kesinliğini sormuş ve arzın kullanım oranıyla orantılı olarak değişebilmesinin önemini vurgulamıştı.

Sepp’e yanıt olarak Satoshi Nakamoto, arzın kullanım oranına göre azalıp-artabileceğini ayarlayabilecek güvenilir bir sistem olamayacağını ifade ederek, Bitcoin’in daha çok değerli bir metal gibi olduğunu söylemiş ve arzın önceden belirlenerek, kullanıcı sayısı arttıkça değerin artabileceğini ve artan değerle daha fazla kullanıcının sistemin içine çekilebileceğini belirtmişti.

Sepp, Satoshi’nin cevabından sonra artık Bitcoin para politikasını tam olarak kavramış gözüküyordu. Bu yüzden son mesajında, Bitcoin’i erken benimseyenlerin daha avantajlı olacağını söyledi. Buna ek olarak, bu sistem bir ödeme aracı olarak kullanılacaksa, fiyatta yüksek oynaklıklara karşı korunaksız olabileceğini belirtti ve fiyat istikranın önemini vurguladı.

Satoshi’nin, Sepp’e son cevabı ise çokta bu durumun aksini iddia edecek nitelikte değildi ve şöyle yanıtladı. “Eğer Bitcoin bunu başaramazsa veya bunu başaracak bir şeyin oluşmasına sebep olamazsa, o zaman yerini alabilecek başka bir şey olacaktır.”

Bitcoin’in para politikası hakkındaki tüm bu konuşmalar neticesinde, Sepp’in daha Bitcoin’in ilk günlerinde öngördüğü şeylerin tek tek gerçekleştiğini görüyoruz çünkü Bitcoin;

  1. Erken benimseyenler için inanılmaz oranda avantajlı bir varlık oldu.
  2. Fiyat volatiletesi, diğer bir çok emtia’ya göre her zaman çok yüksek oldu.
  3. Ödeme aracı olmak yerine, genellikle cüzdanda bekletildi.

2. Elektronik Nakit Para mı? Yoksa Değerli Metal mi?

Satoshi Nakamoto, Bitcoin’i anlattığı whitepaper’da, Bitcoin’i Eşten Eşe Elektronik Nakit sistemi olarak tanıttı.

Ancak p2p sitesinde ise Bitcoin’in daha çok değerli bir metale benzediğini söyledi.

Aslında Bitcoin, sahip olduğu sınırlı arz ve agresif azalan emisyonuyla, Satoshi’nin iki türlü belirttiği, hem nakit hem de değerli metal özelliği taşımıyor olabilir çünkü sınırlı arz ve sürekli azalan arz artışı, hiçbir nakit itibari parada olmayan bir özelliktir. Değerli metal olarak değerlendirdiğimiz de ise yeryüzündeki hiçbir değerli metalin, toplam arzının yarısının, ilk 4 yılda kazılmadığını biliyoruz. Aynı zamanda, toplam arzının %90'ının 13 yılda kazıldığı herhangi bir metalde yoktur. Hatta bunlara karşın, değerli metallere sınırlı varlıklar olarak bakılsa da, bu zamana kadar hiçbir değerli metalin arzının sonuna daha erişilememiştir.

Bu yüzden, Bitcoin’in aslında tam olarak ne olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir ancak şu da bir gerçek ki, Satoshi’nin ona ilk başta nakit demesi, sonradan da değerli metal demesi, aslında onunda Bitcoin’in ne olduğuyla ilgili kafasının karışık olduğunu gösterir niteliktedir.

3. Sınırlı Arz, Sürdürülebilir Para veya Yatırım Aracı Olabilir mi?

Bitcoin’in sürdürülebilir olup olmadığını sorgulamak için, günümüze kadar sürdürülebilir 2 gerçek örnek olan devlet paralarının ve değerli metallerin özelliklerine bakabiliriz.

Devlet paralarının en önemli para politikası özelliği, arzın hiçbir zaman sınırlı olmamasıdır çünkü bunun aksi olsaydı, insanlar veya kurumlar sahip oldukları parayı hareket ettirmediklerinde, ticaret durma noktasına gelebilirdi. Bunu şu şekilde düşünebilirsiniz. Bugün, Dünyadaki en zengin x kişi/kurum, devletler yeni arz yaratmadığı takdirde, insanlığın son gününe kadar en zengin olma ünvanına sahip olabilirler. Paranın çoğunluğu da, bu x kişi/kurum’da olacağı için, Dünyada ticaret bir süre sonra sağlıklı olarak işleyemez seviyeye gelebilir. Bu yüzden, kağıt paranın sınırlı olması, ticaret, adalet, işleyiş ve sürdürülebilirlik adına önemli tehlikeler içerme potansiyeline sahiptir diyebiliriz ve belki de bundan dolayı, bu zamana kadar hiçbir devlet, sınırlı para politikasını tercih etmemiştir diyebiliriz.

Verdiğimiz örnekle beraber, FED’in reel olarak bastığı dolar arz artış grafiğine baktığımızda, senelerdir yukarı yönlü artışın olduğunu görmekteyiz. Bu grafiğin benzerlerini, hemen hemen her merkez bankasında görebiliriz.

Devlet paralarından sonra, değerli metallere geçtiğimizde, en uzun para ve yatırım aracı niteliği taşıyan Altın’ı düşünebiliriz. Altın, cezbedici sarı rengiyle, işlenebilirliğiyle ve aynı zamanda sanayideki kullanım alanıyla beraber, günümüze kadar hem para hem de yatırım aracı olarak kendine yer edinmiştir.

Altının sahip olduğu para politikası özelliğini kontrol ettiğimizde, Dünya üzerinde sınırlı sayıda olduğu günümüzde ki en geçerli teori olsa da, gerçek bizi çok farklı bir noktaya götürmektedir.

Gold Mine Production 1900–2014

Yukarıdaki grafikte, Altın’ın 1900–2014 yılı aralığındaki kazım miktarı grafiğini görmekteyiz. Bu grafikteki sonuç; arzının sınırlı olduğu dile getirilen Altın üretiminin, zamana karşı düşmesi yerine artmasıdır. Hatta öyle bir artış var ki, 2014 yılında kazılan toplam altın miktarı, 1912 yılına göre 4 kat daha fazladır. Gelecekte Altın üretimi sınırına ulaşacak mı veya ne kadar Altın kazılacağı hakkında net bir bilgi olmasa da, günümüze kadar Altın arz artışının durmadığını ve kazım oranının sürekli arttığını bilmekteyiz.

Devlet paraları ve Altın’dan sonra Bitcoin’e geçtiğimizde, Bitcoin’in bir nakit ve değerli metal olarak nitelendirildiğini, ancak arz artış oranının ve sınırlı arzının, ne nakit paraya, nede Altına benzemediği sonucuna ulaşıyoruz.

Tüm bu bilgiler ışığında, Bitcoin’in iki gerçek sürdürülebilir örnekten farklı olması, onun sürdürülebilirliği adına soru işaretleri oluşturuyor diyebiliriz.

4. Nakit veya Değerli Metaller Tamamen Kaybolabilir mi?

Satoshi Nakamoto, Bitcoin’de 21 milyon adet sınırlı arz belirlerken, belki de sınırlı arza sahip bir kripto para için, aklına gelmeyen bir tehlikeyi kaçırıyordu.

Günümüzde ister nakit olsun, ister değerli metal olsun, bunların yeryüzünden tamamen yok olma olasılıkları neredeyse imkansızdır çünkü devlet paralarını nakit olarak tanımlarsak, bu paralar herhangi bir sebep sonucunda yanıp kül olduklarında, devletler tarafından yerlerine konulabilecek yeni paralar basılabilir. Değerli metalleri de, bu zamana kadar yeryüzünden tamamıyla silebilecek herhangi bir silah veya kimyasal tepkime daha bulunamamıştır. Peki ya Bitcoin?

Bir Bitcoin kaybolduğunda, yani o paraya erişim olan private key silindiğinde veya bir Bitcoin yanlış adrese gönderildiğinde, artık bu işlemlerin geri dönüşü yoktur ve sahip olunan Bitcoin, sonsuza kadar yok olacaktır. Bu yüzden Bitcoin, asla devlet paraları gibi geri döndürülebilir veya değerli metaller gibi yok edilemez değildir.

Durum böyleyken, zaman geçtikçe kaybolan Bitcoin miktarının artacağı gerçeğine karşın, sınırlı bir para politikasının belirsiz ve tehlikeli senaryolara açık olduğunu söyleyebiliriz. Aklımızda olsun ki, günün birinde kaybolan Bitcoin miktarı, geriye kalan Bitcoin miktarını muhakkak geçecektir.

5. Blok Ödülleri Bittiği Zaman Ne Olacak?

4 year periods

Bitcoin’in arz modeliyle ilgili sorgulanması gereken bir diğer önemli konu ise Bitcoin arzının sonuna gelindiği zaman, ağ güvenliğinin nasıl sağlanacağıdır çünkü ağı koruyan madenciler, blok ödüllerindeki kazanç karşılığında çalışırlar ancak Bitcoin’de devamlı olarak azalan blok ödülleriyle, madencilerin gelecekte kazanç sağlayıp sağlamayacakları konusu tam olarak belirsizdir.

Source

Satoshi Nakamoto’nun bu konudaki teorisi, Bitcoin’de arzın sonuna gelindiği zaman, ağdaki madencilerin, ağ transferlerinden gelen komisyonlarla gelir elde edecekleri ve ağın bu şekilde çalışacağı yönündedir. Peki, o zaman Satoshi’nin teorisini günümüze kadar olan verilerle inceleyelim.

Bitcoin’de günlük ihraç edilen blok ödüllerinin $ cinsinden grafiği

Yukarıdaki grafikte; Bitcoin’in blok ödüllerinden gelen geliri görüyoruz. Günümüze kadar olan süreçte, Bitcoin fiyatının devamlı olarak artmasıyla beraber, blok ödülleri btc bazında düşse bile, dolar bazında devamlı artmıştır. Bu durum, ağın gün geçtikçe daha güvenli olarak çalışması için güzel bir sonuçtur çünkü, ne kadar çok ödül varsa, o kadar çok madenci, dolayısıyla da daha güvenli ağ var demektir.

Grafiğe bir miktar daha detay verdiğimizde, Bitcoin’in blok ödüllerinden gelen gelirin, son 4 sene içerisinde, 44 milyon $, 66 milyon $ ve 67 milyon $ bölgelerinde zirveler, 5 milyon $, 7 milyon $ bölgelerinde de dipler yaptığını görmekteyiz. Son 4 senedeki ortalama blok ödülü ise, günlük 20 milyon $ civarıdır.

Bitcoin’in ağ transferlerinden gelen komisyon gelirlerine baktığımızda ise son 4 sene içerisinde 21 milyon $ ve 17 milyon $ bölgelerinde zirveler, 50 bin $ ve 90 bin $ bölgelerinde de dipler yaptığını görmekteyiz. Son 4 senedeki ortalama komisyon gelirleri günlük 1 milyon $ civarıdır. Şimdi tüm bu veriler üzerine düşünmeye başlayalım.

Öncelikle, ağın madenci gücünü koruyabilmesi için en önemli bölge dip gelir bölgeleridir çünkü ağdaki ödül miktarı düşmeye başladığı zaman, az kâr eden hatta elektrik parasını çıkaramayan madenciler, cihazlarını kapatmaya başlarlar ve ağ gücünü kaybetmeye başlar. Bu yüzden, ilk olarak dip gelir bölgelerini kontrol ettiğimizde, Bitcoin’in normal blok ödüllerinden minumum 5 milyon $’lık ödül geldiğini, ağ transferlerinden ise minumum 50 bin $’lık ödül geldiğini bilmekteyiz. Bu iki oran arasında yaklaşık olarak 100 katlık fark vardır. Bununla birlikte, ortalama madencilik gelirini kontrol ettiğimizde, blok ödüllerinden son 4 sene içinde ortalama 20 milyon $’lık ödül, fee’lerden ise 1 milyon $’lık ödül geldiğini bilmekteyiz. Bu iki oran arasında ki fark ise yaklaşık 20 kattır.

Tüm bunlara ek olarak bir veriyi daha inceleyelim.

Yukarıdaki grafikte, Bitcoin’in fiyatını ve eş zamanlı olarak günlük tx(transfer) sayısını görmekteyiz. Bitcoin’in günlük tx sayısı, 2017 yılına kadar fiyatla korelasyon içinde ilerlerken, 2020 yılında korelasyon bozulmaya başlamıştır. Bununla birlikte, 2021 yılında fiyat, 2017 yılına göre 3.5 artmasına rağmen, kullanım oranı zirve fiyat bölgelerinde, 2021 yılında 2017 yılına göre %28 ve %50 oranında düşmüştür.

Tüm bunları yorumladığımızda; Bitcoin’in blok ödüllerinden gelen gelirle, ağ transferlerinden gelen komisyon geliri arasında ciddi derecede fark olduğu ve ağın kullanım oranının, fiyatla korelasyonunu da kaybettiği sonucuna ulaşıyoruz. Bu sonuçlar, Bitcoin’in blok ödüllerinin sonuna gelindiği zaman, madencilik gücünde önemli bir düşüşü, dolayısıyla da ağ güvenliğinde zayıflamayı gündeme getirebilir. Aynı zamanda, gelecekte ne olacağıyla ilgili hep bir endişe kaynağı olacaktır.

Grin’in Adalet Temeli

Ignotus Peverell, bizim Bitcoin hakkında anlattığımız şeylerin bir çoğuna hakimdi. Bir forum gönderisinde sadece 8 maddeyle anlattıklarımızın çoğunu özetledi ve bir şeyleri sorgulamamızı sağladı.

Bununla birlikte, Grin’le birlikte daha önceden örneğine pek rastlanmayan yeni bir para politikası fikrini hayata geçirdi ve Ignotus Grin’i, hem Bitcoin’den, hem de devlet paralarından farklı olarak, sınırsız ve sabit artan para politikasıyla çıkardı. Bu sayede, sınırsız arzla birlikte Bitcoin’den daha sürdürülebilir ve daha adaletli bir kaynak olabilmenin, sabit oranda artan arzıyla da, devlet paralarının ve değerli madenlerin gelecekte ne olacağı belirsizliğini ortadan kaldırabilmenin önünü açtı.

1. Arzın Sabit ve Sınırsız Olarak Enjekte Edilmesi

Grin’in para politikasındaki sabit ve sınırsız olarak artan arz, dağıtılan Grin miktarını ilk günden, sonsuza kadar hep aynı yapmaktadır.

İlk 4 yılda arzının yarısını enjekte eden Bitcoin — Her sene aynı miktarda dağıtım yapan Grin

Bu durum Grin için;

  1. Erken satın almayı çok avantajlı hale getirmez çünkü dağıtılan arz sürekli azalmadığı için, erken yatırımcılar için ek avantaj yoktur.
  2. Fiyat volatilitesi düşük olma potansiyeli taşır çünkü bu para politikası daha uzun süreli parasal enflasyon yaratır ve yüksek fiyat şişmesine karşı direnç oluşturur.
  3. Cüzdanda bekletilmek yerine, gerçek bir ödeme aracı olarak kullanılabilme teşviği yaratır çünkü toplu benimseme ve kullanım olmazsa, Grin’in herhangi bir değeri de olmaz.

2. Grin Hem Elektronik Nakit Hem Değerli Metal Olabilir mi?

Grin’in sınırsız arzı ve azalmadan devam eden parasal emisyonuyla beraber, hem değerli metal hem de nakit ödeme aracı olabilme potansiyeline sahiptir diyebiliriz çünkü hem devlet paralarının, hem de değerli metallerin sahip olduğu devamlı olarak artan ve sabit olmayan arz özelliğine sahiptir.

Buna ek olarak, her sene ne kadar miktarda Grin üretileceği bilineceğinden dolayı, Devlet paralarındaki ve değerli metallerdeki gibi ne kadar üretilecek belirsizliği olmayacağı için onlardan daha iyi bir sistemi ortaya koyabilir.

3. Sınırsız Arz, Sürdürülebilir Para veya Yatırım Aracı Olabilir mi?

Sürdürülebilirlik adına, sınırsız arzın daha iyi bir seçim olabileceğini söyleyebiliriz çünkü Dünya üzerindeki en uzun süreli sürdürülebilir örnekler olan gümüş ve altın’a baktığımızda, bu metallerin hala arzlarının sonuna erişmediklerini ve kazım miktarlarının azalmak yerine tam tersine arttığını biliyoruz.

Source 1Source 2

Buna ek olarak, sınırlı varlıklar genellikle elde tutma isteği oluşturan varlıklardır. Bu yüzden, sınırlı sayıda olan sanat eserleri ve varlıklar büyük bir değer taşır ancak bu varlıklar çok fazla el değiştirmezler. Bu durumu, elde tutma isteği uyandıran Bitcoin’den de oldukça iyi biliyoruz. Ancak kripto paralar, elde tutulacağı zaman hiçbir işe yaramayacakları için, sınırlı arzın bu konudaki dezantajı göz önündedir.

4. Grin’ler Kaybolursa Sorun Olur mu?

Grin arzı sınırsız ve sabit olarak arttığı için, ne kadar çok Grin kaybolursa kaybolsun, Grin’in zarar görme ihtimali düşüktür çünkü gelecek yıllarda üretilecek yeni Grin’lerle arz sorunu yavaş yavaş çözülecektir. Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için, Bitcoin’in arzının %50'sinin kaybolduğunu düşünebilirsiniz. Bu geri döndürülmesi imkansız bir senaryoyken, Grin arzının %100'ü kaybolsa bile, bu zamanla yeni Grin’ler üretileceği için çözülebilecek bir problemdir.

Buna ek olarak, Grin’in kaybolmaya karşı ek bir özelliği de vardır. Bu özellik, Grin’in çift imza sistemiyle çalışma biçimidir. Grin transferi yaptığınız zaman, alıcı cüzdanında imzasına ihtiyaç olduğu için eğer Grin’ler yanlış adrese gönderilirse, karşı taraftan imza gelmeyeceği için yanlış adrese gönderilen Grin’ler kaybolmayacaktır.

5. Blok Ödülleri Sabit ve Bitmiyor

Grin’in blok ödülleri, sonsuza kadar her dakika 60 Grin dağıtılacak şekilde ayarlanmıştır. Bu para politikası, madencilerin sürekli olarak sabit Grin miktarı elde etmesinden dolayı, ağın sürdürülebilir güvenliği için oldukça avantajlıdır çünkü,

  1. blok ödülleri hiç bitmeyeceği için gelecekte sadece komisyonlarla işleyecek ağlara göre ağ güvenliği riski çok daha düşük olacaktır.
  2. sabit blok ödüllerinin fiyat istikrarına olan katkısı, madenci sayısındaki değişimlerde de istikrar sağlama potansiyeline sahiptir. İstikrarlı değişimler, istikrarlı ağ güvenliğini oluşturur.

Bunlara ek olarak, Grin’in para politikası çok sadedir ve anlaşılması kolaydır. Sonsuza kadar her saniye 1 Grin üretilmektedir. Bu kadar basit.

Grin ve Bitcoin’in Kader Kesişimleri

19 Kesişimi

Bitcoin’in mucidi Satoshi Nakamoto, Bitcointalk hesabını 19 Kasım 2009 tarihinde açmıştır.

Mimblewimble’ın mucidi Tom Elvis Jedusor, Mimblewimble makalesini 19 Temmuz 2016 tarihinde yazmıştır.

Grin mucidi Ignotus Peverell, Github hesabını 19 Ekim 2016 tarihinde açmıştır.

2 Ağustos Kesişimi

Tom Elvis Jedusor, 2 Ağustos günü son mesajını yayınladıktan sonra ortadan kaybolmuştur.

Ignotus Peverell, 2 Ağustos günü forumda son mesajını yazdıktan sonra ortadan kaybolmuştur.

9–15 Ocak

9–15 January 1988

The Economist’in gelecekte ortak bir para birimini öngördüğü yazının yayın aralığı 9–15 Ocak tarihleridir. Bitcoin ağı, 9 Ocak 2009 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Grin ağı, 15 Ocak 2019 tarihinde çalışmaya başlamıştır.

Sonuç

Bitcoin, devlet paralarına tepki olarak doğan ve merkeziyetsiz olmaya çalışan ilk kripto paraydı. Çıktığı döneme göre ve sahip olduğu özelliklerle de oldukça değerliydi ancak buna karşın, Bitcoin’in bir insan yapımı olduğunu, onunda eksikliklerinin ve bir sonunun olabileceğini bilmek gereklidir. Grin ise Bitcoin, diğer kripto paralar, değerli metaller ve devlet paralarındaki eksikliklerin çoğuna odaklanan ve bunlara çözüm oluşturmaya çalışan yeni bir adımdır.

Minexpert — Cihat M. Ozturk

Not: Daha fazlası, “SUNRISE OF GRiN” kitabında olacak.

--

--

Cihat Öztürk

#Blockchain #Cryptoanalysis #Technicalanalysis #Miningsystems Energy Engineer — Economist(2) madenuzmani@gmail.com